Kıskançlık
- Leman Atasever Varolan
- 6 Şub
- 4 dakikada okunur
Kıskançlık nedir?
Kıskançlık duygusu; kurgu, rekabet ve şüphe gibi duygulardan kaynaklanan ve birçok bireyin yaşamını etkileyen bir ruh halidir. Kıskançlık, insanın varoluşundan bu yana ona eşlik eden ve başta çocukluk dönemi olmak üzere ileriki yaşlarda hissedilmesi normal sayılan bir duygudur. Öte yandan, kuvvetli bir tutku ve aşırı derecesiyle yaşandığında ise saplantı- hezeyan halini alarak bireyin hem kendisine hem de ilişkilerine zarar verebilecek bir duruma gelebilmektedir.
Bu duygu insanlık tarihi kadar eskidir ve kıskançlık deyince ilk olarak iki kardeş Habil ile Kabil ‘in hikayesi akla gelir. Kıskançlık, mitolojide aşırı derecede kıskanç Olimpos tanrılarının işkenceli öç alma hikayelerine konu olduğu gibi, başta Shakespeare’in Othello’su olmak üzere edebiyatta da pek çok esere ilham kaynağı olmuştur. Pek çok filozof ve din, kıskançlığı insanın belli başlı en büyük kusur ve günahları arasında olduğuna işaret etmektedir.

Freud’a göre belli bir yaş döneminde çocuklar (genellikle 3-6 yaş) karşı cins ebeveynlerine karşı yoğun sevgi ve bağlılık geliştirir. Oedipus kompleksinde erkek çocukları baba, Elektra kompleksinde ise kız çocukları anne ile rekabet ve kıskançlık duyguları yaşar. Çocukluk döneminde kardeş kıskançlığı, hayatın her döneminde olduğu gibi 'adaletsiz ve eşitsizlik' ortamında ortaya çıkar. Küçük kardeşin senden daha akıllı, en iyisini her zaman oğlum yapar gibi konuşmalar ve kıyaslamalar bu duyguyu körükler. Oysa çocuklar hakaret ve aşağılamaya uğramadığı, anne-babaları ve kendileri arasındaki sevgi-saygı bağını hissettikleri güven ortamında büyüdüklerinde çok daha sağlıklı ilişkiler geliştirebilmektedir.
Hayatın daha ileri evlerinde kişi arkadaşlık ilişkilerinde -popüler olma, en sevilen kişi olma arzusu- iş ilişkilerinde ise - daha iyi pozisyonda olma, daha iyi maddi imkanlara sahip olma -gibi nedenlerle bu duyguyla baş etmek durumunda olabilir.
Romantik ilişkilerde Kıskançlık
Romantik ilişkilerde çiftler ilişkiye, arzu -yakınlık hissi ve mutluluk beklentisiyle başlar ve doğal olarak bu durumun devam etmesini isterler. Romantik kıskançlıkta ise kişi onun için önemli olan bu ilişkinin bitmesine, zarar görmesine neden olacak gerçek veya gerçek dışı düşünülen tehdit karşısında verdiği olumsuz tepkiler söz konusudur. İkili ilişki dışında yer alan 3. kişi ile rekabet ve eşinin bu kişiyi çekici bulacağına dair inançları vardır. Ayrıca partnerin karşı cinsten biriyle cinsel veya romantik bir ilişki içinde olması veya rakip kişiye ilgili davranması kıskançlık duygusunu belirgin olarak ortaya çıkartmaktadır. Bir başka kişinin tercih edilmesi kuşkusu veya korkusunu duyan insanlar bu durumu farklı boyutlarda yaşayabilmektedir. Bazı kişiler kıskançlığı iç dünyasında yaşar ve bu düşüncelerini paylaşmaktan kaçınırlar. Kendisini başka insanlarla karşılaştırır, kendini değersiz-yetersiz görme düşüncesi, üzüntü, öfke, korku gibi duygularla baş etmek durumunda kalır. Bazen de kişi kıskançlık duygusunu eyleme çevirir ve şiddet, tehdit, ağlama veya tam tersi umursamama gibi dışardan da belli olacak şekilde olayı yaşar ve yaşatır. Yapılan birçok çalışma; artan sosyal medya kullanımının sadakatsizlik, kıskançlık ve güvensizlik gibi sorunlar nedeniyle romantik ilişkileri olumsuz yönde etkilediğini ortaya koymuştur. Çiftler arasında azalan güven duygusu ile birlikte sahte sosyal medya hesabı açarak izleme, profiline sık sık girme veya şifresini isteme gibi kontrolcü davranışlar geliştirebilirler.
Romantik ilişkilerdeki kıskançlık; ilişkiye ve partnerine verdiği önem nedeniyle bir dereceye kadar normal sayılabilecek bir duygudur: Kıskançlık duygusu, içinde bulunduğu ilişkiyi korumak ve bu ilişkinin devamlılığını sağlamak için gösterilmiş korku ve öfke temelli bir tepkidir. Bu sayede kişi ilişkiyi tehdit eden unsuru fark ettiğinde ilişkisini korumak için harekete geçmektedir. Ama bazen kıskançlık, biraz da tehlikeli olacak bir şekilde ‘sevgi ölçütü’ gibi algılanır. Oysa pek de yerinde olmayan bu hoşgörülü bakış açısı; sahip olma içgüdüsü, kaybetme korkusu nedeniyle bazı kişilerde kontrolcü, kimi kez saldırgan davranışları ortaya çıkarabilmekte bu durum da hem bireyleri ve hem de ilişkileri zora sokabilmektedir.
Neden Kıskanırız?
Kıskançlığın, hangi durumda normal, hangi durumda patolojik olduğunun kategorize edilmesi ve bu durumla nasıl başa çıkabildiğini öğrenebilmek için kişinin kıskançlık karşısında verdiği tepkilerin ne olduğu önemlidir. Patolojik kıskançlıkta; kişi partnerine karşı herhangi bir kanıt olmaksızın sadakatsizlik suçlamasında bulunması ve tepkilerinde aşırıya kaçması durumu söz konusudur. Kişi bunu takıntı haline getirebilmektedir. Bu durumda aşırıya kaçan davranışlar göstermekte ve partnerini kontrol etmeye yönelik girişimler olmaktadır. Kıskançlık durumunda, bağırma, eşyaları fırlatma, tehdit etme gibi saldırgan davranışlar, daha az sevgi gösterme, sözel iletişimi kesme veya başka kişilerle ilgilenme gibi ‘geri çekilme’ veya tam tersi aşırı ilgili olma, kusursuz olmaya çalışma gibi ‘ilişkisel telafi girişimi’ şeklinde farklı davranışlar gösterilebilmektedir.
Özetle; kıskançlığın patolojik mi? normal mi olduğu ayrımını yaparken, kıskançlık düşüncesinin nasıl ortaya çıktığına, kıskançlık tepkisinin ne derece gerçeğe uygun, tarafsız olduğuna ve ne kadar yoğun olduğuna bakılması gerekmektedir.
Neden kıskanırız? Patolojik kıskançlığın nedenlerine baktığımızda genellikle bunun altında düşük bir benlik algısı yatar. Çocukluk döneminde yaşanan terk edilme, ihmal gibi zorlu deneyimler bireyin daha ileriki yaşamında güvensizlik duygusu geliştirmesine neden olur. Özgüveni düşük bireyler karşılarındaki kişilerin ondan daha iyi olduklarını düşünüp bunu bir tehdit gibi algılayabilir. Kendi yetersizlik, değersizlik algıları ile partnerlerinin daha iyi birini bulacağını düşünürler. Kişi genel olarak hayata ve insanlara karşı güven sorunu yaşıyorsa, ilişkisinde de bu düşünce baskın olacak ve partnerine güven duyma konusunda zorlanacaktır. Geçmişte aldatılma gibi olumsuz deneyim yaşayan kişiler de daha önce yaşadıkları bu olumsuz deneyimi yeni ilişkilerine taşıyacaktır.
Bu düşünceyi takıntı haline getirebilen obsesif kompulsif bozukluk veya paranoid, narsistik ve borderline kişilik bozukluğu patolojik kıskançlığa zemin oluşturabilmektedir. Ayrıca alkol /madde kullanımı ve Paranoid şizofreni gibi hastalıklar da patolojik kıskançlığın nedenleri arasındadır.

Ne yapmalıyız?
Ne yapalım: Kıskançlık, psikolojik olarak kişi için acı verici iç sıkıntısı yaratan bir durum olmasının yanı sıra fiziksel olarak da vücudun farklı sistemlerini de etkiler. Örneğin bu duygu baskısı altındaki insanın iştahı kesilir, kıskançlık krizleri esnasında elleri titrer, soğuk soğuk terler, ağzı kurur. Yoğun yaşanan bu duyguyla birlikte; ruhsal çöküntü, öfke, anksiyete bazen de ruhsal şaşkınlık (konfüzyon) halleri ile kişinin yaşamını yakın-sosyal ilişkilerini olumsuz yönde etkiler. Yapılan birçok çalışma kıskançlığın, evlilik ve romantik ilişkilerde en önemli sorun olduğunu göstermiştir. Partnerler arasındaki kıskançlık problemi, ilişkilerde sorun çıkmasına, çoğunlukla da ilişkinin bitmesine neden olmaktadır. Ciddi ilişki problemlerinin yanı sıra, bireylerin psikolojik sağlığına olumsuz etkileri nedeniyle tedavi edilmesi oldukça önemlidir.
En etkili yöntemlerden biri psikoterapidir. Kıskançlık duygusunu aşabilmek için öncelikle bu duygunun nedenine bakmak gerekmektedir. Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) patolojik kıskançlık ve takıntılı düşünceleri yönetmede oldukça yaygın olarak kullanılır. Bu terapi yöntemiyle kişinin, kıskançlıkla ilgili gerçeği yansıtmayan olumsuz düşüncelerini fark etmesine, sorgulamasına ve bu düşünceleri yönetme becerisi kazanmasına yardımcı olunur. Gerçek dışı düşünceler yerine daha rasyonel/ gerçekçi düşünceler koymasına yardımcı olarak, partnerini izleme, sürekli sorgulama ve zorlama gibi olumsuz davranışlarını da değiştirmesi hedeflenir. Patolojik kıskançlığın tedavisinde özellikle takıntılı düşünceler çok yoğun ve kontrol edilemez durumda ise psikoterapinin yanı sıra ilaç tedavisi de önerilebilir. Bu duruma neden olacak şizofreni, alkol-madde kullanımı gibi altta yatan diğer durumlara yönelik tedaviler planlanmalıdır. Bireyler, partnerleri dışında diğer aile üyeleriyle yaşadığı sorunları çözmeye yönelik aile terapisi alabilirler. Kişiler Arası İlişkiler Psikoterapisi ile kişilerin duygusal bağlanma biçimleri, etkileşimleri, iletişim tarzlarını değerlendirip; bireylerin duygusal ihtiyaçlarını daha iyi anlamalarına ve ifade etmelerine yardımcı olmak, iletişim becerilerini geliştirmek ve burada sorun olan çatışmayı çözerek daha sağlıklı bir değişim sağlamaları mümkün olabilmektedir.

Her yönüyle analiz edilmiş çok değerli paylaşım . Kaleminize sağlık
Çok aydınlatıcı bilgiler için teşekkürler
Çok açıklayıcı ,bilgilendirici bir metin,elinize sağlık
Çok güzel bir bilgilendirme yazısı. Teşekkür ediyorum
Çok güzel bir yazı, teşekkür ederim.